14 Kasım 2015 Cumartesi

#Küçük Bir Kitap: Küçük Prens(Le Petit Prince)-Antoine de Saint-Exupéry

Küçük bir kitabımızı Küçük Prens`le devam ettireyim dedim. Çok iyi oldu çok da güzel oldu bence :)
 Sizde de oluyor mu bilmiyorum ama bende şöyle bir şey var. Hiç ortada yokken birden okunacak bir  kitap, izlenecek bir film, gidilecek bir yer, konuşulacak birisi vs. sanki onu o an yapmam gerekiyormuş gibi pat diye aklıma düşer. 

Örneğin "Artık Küçük Prens`i okumalıyım."   ve onu yapmadan başka bir şeye odaklanmam mümkün değil. Küçük Prens`i okuma macerası da aynen böyle başladı.



Kitapta bizim kısaca "düz mantık" dediğimiz bir dil var. Sanki yazar hayatın sorgulanması gereken durumlarını büyüklere anlayabilecekleri en basit dilde yani çocuk dilinde anlatmak istemiş. (Bilmem düşündüğüm şeyi net aktarabildim mi )

Küçük Prens -kendisinden küçük olmasın ama- küçük bir gezegende yaşar. (Asteroid B-612). Orada bir gülü vardır.( Ben ona nazlı gül diyorum kendisi pek bir havalı.) Gülüne nasıl daha iyi bakıp memnun edebileceğini bulmak için gezegeninden ayrılır ve 6 ayrı gezegene yolculuk yapar. (Okurken bu gezegenlerin bir mesaj içerdiğini anladım tabi ama ne mesaj verdiğini anlamadığım için her kitaptan sonra yaptığım gibi biraz araştırma yaptım.) 


  • Kralın gezegeni: Otorite tutkusunu,
  • Sanatçının gezegeni: Kendini beğenmişliği,
  • Sarhoşun gezegeni: Umutsuzluğu,
  • İş adamının gezegeni: Amaçsız sahip olma duygusunu,
  • Fenercinin gezegeni: Sorgulamaksızın yerine getirilen görev duygusunu,
  • Coğrafyacının gezegeni: Bilimi kimin için yaptığını unutan bilim adamını ve bilim anlayışını sembolize eder.

Küçük Prens`in yolculuk yaptığı son gezegen ise dünyadır. Burada uçağı arızalanıp Sahra Çölü`nün ortasına düşen bir pilotla karşılaşır. Pilottan bir koyun çizmesini ister. Koyunun, gezegeninde büyüyen zararlı otları yemesini ümit ederek... Küçük Prens koyun çizilmiş kağıdını alıp kendi gezegenine döndüğünde pilotumuz koyuna ağızlık çizmeyi unuttuğunu fark eder. Bu durumda koyun zararlı otların yanı sıra Küçük Prens `in çiçeğini de yiyebilir.
Kitabın konusu kısaca bu şekilde. Şimdi gelelim arka planına.

Yazarın kendi başına gelen olaylardan ilham aldığı düşünülüyormuş. Çünkü kendisi bir pilotmuş ve 1935 yılında yani kitabı yayınlanmadan 7 yıl önce bir hız rekorunu denerken Sahra Çölü`nün ortasına düşmüş.

Karısı Consuelo`nun ise Küçük Prens gibi bitmek bilmeyen istekleri ve korunma arzusu olduğu, tıpkı Küçük Prens`in gezegeni gibi volkanlarla dolu olan El Salvador` da yaşadığı biliniyormuş ama tatlış yazarımız gitmiş kitabı Leon Werth`in çocukluğuna adamış.

Kitapla ilgili diğer bir tartışma konusu ise bir çeviriyle ilgili:

Resimdeki "bir Türk devlet adamı" cümlesini "bir Türk lider", "baskıcı bir Türk önderi","bir Türk diktatör"  gibi farklı şekillerde çevirenler hatta bu bölümü es geçenler bile olmuş.
Bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazı da buldum. Meraklısına--->Küçük Prens ve Atatürk

Şimdi merak edilen iki şey var: 

1) Acaba Leon Werth kim?-------->Leon Werth`i Bilir misiniz?

2) Acaba koyun çiçeği yedi mi ? :)


11 Ekim 2015 Pazar

#Küçük Bir Tavsiye: Neden Üniversite KazanMALIyım ?

Küçük bir tavsiye serime bu kadar ara vermek istemezdim  ama  kahretsin çok yoğun bir hayatım var(!) Viskim nerde kaldı Sebastian !!

Neyse tavsiye veren ciddi cici kız moduma bürüneyim de başlayalım. Öncelikle eminim gözünüze çarpan ilk şey "MALI" ifadesini büyük yazmam olmuştur.  Bu noktada kişisel gelişim yazarı Hans Glint'ten  alıntı yapmadan duramiyceyim : " 'Malı' ifadesi suçluluğa kaymaktadır ve kendi mutluluğumuzdan başka uymak zorunda olduğumuz biraz daha yüksek bir düzenin var olduğu anlamına gelir. Kendimizden başka bir şeye veya birine karşı bir zorunluluğumuz olduğu hissini vermektedir... Sizin yaşamınız sadece sizindir. Onunla neler yapacağınıza karar vermekte özgürsünüz. Diğer hiçbir üst düzene veya da başka bir şeye uymak zorunda değilsiniz."

Hanscım sonlara doğru biraz İsyankar Stayla'ya bağlamış olabilir. Söylediklerinin hepsine katılıyorum diyemem ama ilk cümlesinde çok haklı. Üniversite kazanmayı birine veya bir şeye karşı zorunlulukmuş gibi görüyoruz. Kendi tercihlerimizi, kendi mutluluğumuzu çoğu zaman geri plana atıyoruz.

Size aslında Neden Üniversite Kazanmalıyım sorusunun cevabını vermeyeceğim çünkü üniversiteyi kazanmak ya da üniversite okumak zorunda değilsiniz. Zaten eğer istemiyorsanız hayatınızın en az 2  yılını mahvetmenizin bir anlamı da yok.  Anlamlı olan şey 'üniversite okumak' değil 'üniversite hayatı'.

İsterseniz size bu hayatın getirdiği güzelliklerden biraz bahsedeyim. Sonrasında ne istediğinize kendiniz karar verin :)

1) Bir mesleğiniz olur.




Tamam ilk okuyuşta biraz komik olabilir. (lütfen gülmeyiniz) Ama üniversitenin bize kattığı ilk şey -ister yapın ister yapmayın- bir meslektir. Şu anda bir bijuteri dükkanınız olabilir ama kenarda duran bir bilgisayar mühendisliği diplomanız olduğunu unutmayın. İstediğiniz yerde hava atabilirsiniz :)

2)Ve birçok farklı meslekten arkadaşınız...


"Ahh çok iyi bir psikolog arkadaşım var numarasını vermemi ister misin tatlım?" bu cümlenin kökeni bence üniversite okumaktan geçiyor. (Tabi istisnalar kaideyi bozmaz :)) Bir hemşire olabilirsiniz ama tarih öğretmeni bir arkadaşınızdan öğrenecekleriniz tarih kitabı okumaktan çok daha zevkli olacaktır eminim.

3)Hayata farklı açılardan bakmaya başlarsınız.


Üniversite geniş bir kitleye hitap eder. İlkokul ve lise gibi sadece mahalleden ya da farklı semtlerden insanlar değil farklı şehirlerden hatta farklı ülkelerden birçok insanla bir arada olursunuz. Sadece farklı insanlarla bir arada olmak değil belli bir olgunluğa erişmiş kişilerle bir arada olmak da insanı etkiler. Onların düşüncelerinden, giyinme tarzlarından, konuşmalarından, adetlerinden, hayata bakışlarından ve daha sayamadığım birçok şeyden etkilenir kendinize sınırlar çizmeye, kendi benliğinizi oturtmaya, önyargılarınızı yıkmaya başlarsınız. Bunu sadece üniversitede yapabilirsiniz demiyorum fakat bu bilince ulaşılabilecek en güzel ortamların başında geldiğine inanıyorum :)

4)Kendi ayaklarınız üzerinde durmayı öğrenirsiniz.


Farklı bir şehirde okuyun ya da okumayın üniversite size kendi ayaklarınız üzerinde durmayı öğretecektir. Sorumluluklar edinecek bilinçlendikçe büyüdüğünüzü hissedecek karşınıza çıkan her zorluğu kendi başınıza aşmak isteyeceksiniz. Başardıkça kendinizi daha güçlü hissedeceksiniz. Bir madde önce bahsettiğim 'hayata farklı açılardan bakmaya başlamak' bile kendi ayaklarınız üzerinde durmaya başladığınızın kanıtıdır.  (Yalnız ben tam akıl hocasına bağladım tööbe :D )

Hepimiz birbirimizden farklıyız. Birimiz için vazgeçilmez olan şeyin diğeri için hiçbir önemi olmayabilir. Umarım açık ve anlaşılır bir yazı olmuştur. Üniversiteye bakış açınız değiştiyse ve buna minnacık bir katkım olduysa bilmek isterim. Sevgileeer :))))

Üniversite nasıl kazanılır? yazımı da buradan okuyabilirsiniz :) -->http://kucukefiks.blogspot.com.tr/2015/09/kucuk-bir-tavsiye-universite-nasl.html

2 Eylül 2015 Çarşamba

#Küçük Bir Tavsiye: Üniversite Nasıl Kazanılır?

Bu konuda yazmadan önce tabii ki benden önce kimler neler yazmış internette biraz araştırma yaptım ve karşıma çıkanlar -eğer gözümden kaçan bir şey yoksa- çoğu kez:

1-Hedef belirle
2-Düzenli çalış
3-Tekrar yap
4-Bol bol soru çöz

oldu. Bunlar tabii ki üniversite kazanma yolunda büyük önem taşıyan maddeler ama üniversite kazanmak bu 4 maddeyle bitmediği gibi bizler de birer robot değiliz hani. O yüzden eğri oturup doğru kazanalım :)

  • ÜNİVERSİTEYİ "NEDEN"KAZANMAK İSTEDİĞİNİZE KARAR VERİN.
Yapılması gereken ilk şey ne bir hedef belirlemek ne de ona doğru koşmak. Yapılması gereken ilk şey "Üniversiteyi neden kazanmam gerekiyor?" sorusunu cevaplamak.

-Anneniz ya da babanız öyle istiyor diye mi? (Eğer öyleyse yol yakınken vazgeçin derim.)

-Üniversite okumayana iş yok diye mi? (Dışarısı üniversiteli işsizlerle dolu.)

-Kurulu düzen bunu gerektiriyor diye mi? (Hangi düzen?)

-İyi bir gelecek için mi? (Hadi ama kendinizi kandırmaktan vazgeçin.)

Bu soruyu oturup ciddi ciddi düşünüp kararınızı verdikten sonra (gerçekten kararınızı verdikten sonra) ilk adımı başarıyla tamamlamış oluyorsunuz. Yani artık "NEDEN" üniversite kazanmak istediğinizi biliyorsunuz varsayalım. Geçelim ikinci adıma...

  • HAYATTAKİ ÖNCELİĞİNİZİ BELİRLEYİN.
Hayattaki önceliğimin üniversite kazanmamla ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Ama çok alakası var. Atıyorum hayattaki önceliğiniz "Aile" ise bu sizin üniversiteyi okuyacağınız bölümden tutun şehre kadar her şeyi etkiler. Ailenizle vakit geçirmenize engel olacak mesleklere yönelmeniz sizi mutsuz etmekten başka bir işe yaramaz. Ya da başka bir örnek vermem gerekirse hayattaki önceliğiniz "Para kazanmak" ise (ki bunu kötü bir şeymiş gibi yorumladığımı düşünmeyin.)
o zaman iş olanakları ve maaşı sizi tatmin edecek bir mesleğe yönelmeniz gerekir. 

Ve sizin hayattaki önceliğiniz şu genel başlıklar "Aşk, para , sağlık, kariyer" dışında bambaşka bir şey de olabilir. Unutmayın ki hepimiz özeliz. 

  • KENDİNİZİ TANIMAYA ÇALIŞIN.
Evet biliyorum. Bunu da çok sık görüyorsunuz ve her seferinde "Amaan neyse sonra tanırım kendimi diğer madde neymiş??" diyorsunuz bunu da biliyorum. (Acaba nerden biliyorum mm mm:)) 
Ama hayır ! Bu sefer diğer maddeye geçmiyoruz ve kendimizi tanımaya çalışıyoruz. Bunun için size çok basit ve eğlenceli bir tüyo veriyorum: Ar yu redi ?? 
İçinde kendinizle ilgili soruların bulunduğu bir anket hazırlayın. Mesela 30 sorudan oluşsun. Ya da daha da çılgınlaşıp 50 yapın size kalmış. Sonra bu soruları teker teker önce kendiniz cevaplayın. Sonra da arkadaşlarınıza, ailenize falan cevaplattırın. (Ciddi olmaları konusunda uyarın.)

Örnek sorular vermem gerekirse -övünmek gibi olmasın bu konuda çok yaratıcıyımdır- :)
-Küçükken en sevdiğim çizgi film neydi?
-En çok hangi havaları severim? 
-En çok yediğim abur cubur? vs. vs. yaratıcılığınıza kalmış artık :)

  • İNANIN.
Ben inancın olmadığı yerde hiçbir şeyin olamayacağına inananlardanım. Eğer siz kendinize inanmazsanız hiç kimse size inanmaz. Ve eğer farkettiyseniz hala "hedef belirleme" aşamasına geçmedik. Çünkü bana göre inanmak hedef belirlemekten önce gelir. Örnek veriyorum (vermezsem çatlarım zaten.) 
Hedefinizi Çapa Tıp Fakültesi olarak belirlediniz. Her yere de yazdınız hatta malum öyle yapılır ya. İyi güzel ders çalışıyorsunuz her şey yolunda gibi ama zamanla etraftaki insanlar size Tıp Fakültesi kazanmanın öyle kolay bir şey olmadığını, yapamayacağınızı söyler dururlar. Hatta öyle bir şey ki kendi işlerini güçlerini bırakıp sizin başarınızı takip ederler ve düşüşe geçmenizi dört gözle beklerler.Bu durumda siz "Ya galiba haklılar. Ben kim Tıp kazanmak kim. Zaten puanlar çok yüksek. Hedefim Tıp ama yapamicam galiba." diye kuruntuya düşer kendinize olan inancınızı yitirirsiniz.

 Bu yüzden İNANMAK, HEDEF BELİRLEMEKten önce gelir.

  • HEDEFİNİZİ BELİRLEYİN.
Ta daaaaa. İşte beklediğiniz madde. Yukarıda saydığım 4 maddeyi tamamladıktan sonra artık hedef belirleme aşamasına geçebilirsiniz. Hedefin ölçütü size kalmış. Bu "İstanbul`da bir üniversite kazanmak." da olabilir "En az 50.000 kişi içine girmek." de. "Gıda Mühendisliği kazanmak." da olabilir. "Nerde ya da hangi bölüm olduğu farketmez üniversite olsun yeter." de. (Bu biraz uçtu sanki ama.) 


Buraya kadar herşeyi tamamladıktan sonra geriye o hedefe ulaşmak kalıyor ki bu yolda edindiğim bütün tecrübeleri fırsat buldukça paylaşacağımdan emin olabilirsiniz :)

 Umarım uzun ve sıkıcı bir yazı olmamıştır. Çünkü kısa kısa yazıp geçemedim :) Bu arada Ahmet Şerif İzgören`in Avucunuzdaki Kelebek seminerini izlemeyeniniz varsa tavsiye ederim. Ben çok etkilenmiştim :) 

Tıktık burdan :) -------> https://www.youtube.com/watch?v=wYU9BfwHTbM

2 Ağustos 2015 Pazar

#Küçük bir kitap: Dönüşüm(Die Verwandlung)-Franz Kafka


Bu kitabı okuma hikayem o kadar trajikomik ki kitap hakkındaki düşüncelerimden çok bu hikayeye gülebilirsiniz.Hiç uzatmadan anlatayım.

Daha 14 yaşındayım. O zamanlar benim dişler biraz(!) tavşan. Annemle birlikte Çapa Diş Hastanesi`ne gittik bu tel taktırma muhabbeti için. Neyse randevu saatini mi bekliyorduk tam hatırlamıyorum. Bahçede tam benim bayılacağım cinsten bir manzara var. Yere kocaman bir bez sermişler. Üzerinde de her telden ikinci el kitaplar var. E haliyle ucuz. Anlayacağınız kombo.


Kendimce güzel bir kitap buldum kurcalıyordum. Satıcı adam bana bu kitabı uzattı. "Onu boşver bunu al. Çok anlamlı bir eserdir okuyanın hayatı değişir." dedi. Haydaaaa. Haydaaaaaaaa. Zaten esrarengiz şeylere zaafım var bir de hayatın değişecek bilmem ne diyor. Hem incecik bir kitap hem de bu kitap benim almaya niyetlendiğimden daha ucuz. Yani adam bana daha ucuz bir kitabı satmaya çalışıyor. (Yani ekstra dabıl esrarengiz.) Tabi ki kitabı aldım (-_-)




Eve gider gitmez açtım kitabı okumaya başladım. Bir de havamdan geçilmiyor. Zaten incecik bir kitap ben bunu bir saatte bitiririm. Sonra değişsin hayat hahaytt hahayytt ! (30. sayfada okumayı bıraktı.) 

Ya o kadar sıkıcı ki hiç bir şey anlamıyorum. Adamın bir tanesi böceğe dönüşüyo. Bir odanın içinde yataktan nasıl kalkıcam işe nasıl gidicem diye düşünüyo. (Yaa manyak! Sen böceğe dönüştün farkında mısın? Napıcan işe gidip yat uyu!) Kapattım kitabı bir ara(!) okumak niyetiyle.Sonra kitabı bir arkadaşıma verdim. Bir de bu esrarengiz hikayemi anlattım ki merak etsin okusun bakalım onun hayatı falan değişecek mi gözlemleyeyim diye. Sonuç: O da okumamış. 

 Aradan yıllar geçince-yani yaklaşık 4-5 yıl- kitap tekrar aklıma geldi. Ben bu kitabı 4-5 yıldır bir türlü okuyamadım. Demek ki zamanı şimdiymiş diyerek kitabı tekrar aramaya koyuldum. Baktığım iki kitabevinde kalmamıştı bir sahafta da yoktu. Yani olay nasıl esrarengizleşiyor farkında mısınız? 

Sonunda buldum. Şu yukarıdaki resimde gördüğünüz kitap. Sadece 72 sayfa. Okumak bir saatinizi bile almaz. Ve ben onu okumak için 5 sene beklemiştim. Sonunda hepsini bir solukta okudum. Sonuç: (-_-) Yine bir şey anlamadım. Hayatım falan da değişmedi.Yani bu koskoca esrarengiz olayların hepsinin sonucunda hayal kırıklığına uğramayı geçin bildiğin hayal kırıklığıyla altın günü yaptık, oturduk çay içtik, kısır falan yedik. İyi biri sevdim yani.

Ama bu işten anlayan (yani böyle içinde anlamlar barındıran falan kitapları yorumlama ) işinden anlayan kişilerin yorumlarına bakarsak: 

>Toplumun farklı olana yaptığı muamele.
>Yaşamdan kopmanın verdiği yalnızlık ve gelecekten bir şey ummamak.
>Yaptığı kötü işlerden kurtulmanın yolunun böcek olması.

gibi bir çok anlamlar çıkarılabilir. Ama bana soracak olursanız. Bu kitabı okuyup bir şeyler anlamam için benim daha kırk fırın ekmek yemem lazım. :D


Şuraya da bununla ilgili anahtar kelime yani "esrarengiz" bir video ekliyorum. Eğer hala okumayı bırakmadıysanız. Bir bakın derim. :)